Cumhuriyet’te Kul Olmak

Seçimden 1 ay önce yazmış olduğum “Seçim’e Doğru Geri Sayımda” başlıklı yazımda AKP’nin yaratmış olduğu “vazgeçilmezlik” ilkesinden bahsetmiş, seçimi kazanmak isteyen diğer partilerin bu duruma karşı strateji geliştirmeleri gereğini  anlatmaya çalışmıştım. Seçim sonuçları, AKP’nin bu kozu kullanmayı çok iyi bildiğini kanıtlamış oldu. “İstikrar Sürsün, Türkiye Büyüsün” gibi anlamlı ve iddialı bir söylemle yola çıkmak, oy verecek insanlar üzerinde kuşkusuz çok etkili olmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2007 seçim sonuçlarının ardından yaptığı türde bir konuşma ile uzlaşma, barış ve yapıcılık içerikli mesajlar dağıtmaya devam etti. Söylemlerindeki samimiyeti elbette zaman gösterecektir. Üst üste 3. kez Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve ekibini başarıları nedeniyle kutlamak gerekli. Umarım, çağdaş uygarlık düzeyini yakalama, barış ve huzuru sağlama, yaşam kalitesini yükseltme,  konularındaki çalışmalarında bilimin rehberliğine gereken önemi verirler.

Seçimle ilgili ben sıcak fikir ortaya koyana kadar bir sürü yeni gelişme olmuş olsa dahi ben olayları en başından alarak anlatmak niyetindeyim. Sandıktan %50 AKP, %26 CHP ve %13 MHP çıkarken 36 bağımsız milletvekili seçilmişti. Oy oranları fazla yorum yapmayı gerektirmeyecek netlikte ve çok önemli bir mesaj içermekte aslında. Türk seçmeninin sandıkta oy kullanırken neye bakarak oy kullandığı bilgisini içerisinde saklayan bir sonuçla karşı karşıyayız. Temel olarak düşünce yapısını bilimsel ve dogmatik düşünce olarak ikiye ayırabiliriz. Bu temelde bilimsel düşünce ve dogmatik düşünce ciddi şekillerde birbirlerinden farklılık göstermektedirler. Bunlara biraz derinlemesine bakarak seçmenin düşünce yapısı hakkında fikir sahibi olmak mümkündür.

Bilimsel düşünce olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurmayı, araştırmacı yapı içerisinde olmayı, gelişmiş, gelişen ve gelişecek olayları bir bütün içinde sorgulayabilmeyi, konular hakkında okumayı ve genel anlamda anlamadığı konular üzerinde düşünmeyi, eleştirmeyi ve yeni bir fikir ortaya çıkarmayı gerekli kılar. Özünde bilimsel düşünce tez-antitez-sentez sac ayakları üzerine kurulmuş bir düzendir. Hemen her konu hakkında bireylerin fikirleri mevcuttur. Buna karşı görüş antitezi temsil eder ve tezin eksik ve yanlış gördüğü yanlarını düzeltmeyi amaçlar. Sonuç olarak ise sentez ortaya çıkar. Tez ve antitezden bağımsız bir görüş oluşmuştur ve her iki fikri savunan bireylerin ortak görüşü olarak ortaya çıkmış sonuçları temsil eder. Sentez sadece geçici bir süre için sonuç olarak kalabilir ve kendisine karşı oluşturulacak karşı tezler ile birlikte yeni bir tez halini alır. Bilimsel düşünce ortamında amaç insanların yaşam kalitelerini yükseltmek amacıyla ortak bir uzlaşı noktasının arandığı bir süreçtir. İnsanlar kendileri için iyi olduğunu düşündükleri fikirlerin savunucularıdırlar ve karşılıklı tartışma ortamı içerisinde bir uzlaşma noktası bulurlar.

İkincil olarak ele aldığımız dogmatik düşünce sistemindeyse doğru ve yanlış düşünce yer almamakta, var olan düşünce ve bilgi doğru kabul edilmekte ve sorgulanmamaktadır. Mevcut bilginin doğruluğuna sonsuz bir inanç söz konusudur ve doğru olduğu savunulan bilgi herhangi bir bilimsel bilgi olmasa dahi sonuna kadar savunulur. Burada amaç bir uzlaşı noktası bulma amacı değildir, ikna söz konusudur. Dogmatik düşünce yapısına sahip olan kimse ile tartışan karşıt görüşlü bir kimse ya ikna olur ya da ikna eder. Ancak oluşacak uzlaşı noktası mevcut fikirlerden birisidir. Yeni ve yapıcı bir fikrin sentez olarak ortaya çıkma ihtimali mevcut değildir. Dogmatik düşünce yapısı içerisindeki en dikkat çekici özellik, biat kültürünün çok derin bir şekilde yerleşik olmasıdır. Kimse söz konusu bilgiyi kendisi sorgulamaz ve kendisine sunulan şekli ile kabul etmeye hazırdır. Kendisinden üst gördüğü kimselerin kendisi yerine gerekli sorgulamayı yaptığı varsayımını taşır.

Bilimsel ve dogmatik düşünce yapılarının ışığında baktığımızda sadece Türk toplumunun değil, günümüzde pek çok toplumun dogmatik düşünceler ile hareket ettiklerini, eğilimlerinin dogmatik ve tartışmaya kapalı olduğunu görürüz. Karşılıklı ikna etme çabaları mevcuttur. Dogmatik düşünce sahibi tartışılan konuyu kendisi sorgulamadığı için çoğu zaman bir tartışma içerisinde kendisini kapana kısılmış ve sıkıştırılmış ve sınırlanmış hissetme eğilimindedir. Savunduğu fikri düşünmeden savunma çabasının sonucu olarak tartışmak istemeyebilecektir. Savunduğu kendi fikri olmadığı ve biat ettiği fikir eleştirildiğinde sinirlenecek ve tepkisel davranışlar gösterecektir.

Özelde Türk toplumuna bakılırsa, Türk toplumu son derece dogmatik bir yapıya sahip bir topluluktur. Bilgi sahibi kimse olarak görünen, toplum tarafından kabul edilmiş kimselerin düşünceleri benimsenir ve sorgusuz olarak biat edilir. AKP’nin %50 oy oranına ulaşmasının arkasında yatan sır işte bu biat kültürüdür. Saldırı olarak algılanan eleştirilere tepki olarak verilen oylar söz konusu olabilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemlerinin eleştiriye kapalı olmasının, eleştirenlerin çok ciddi yaptırımlara maruz kalmasının altında eleştirilerin yapıcı bir sürecin parçası olarak algılanmaktan uzak bir şekilde dogmatik yapıyı yıkıcı bulunmasıdır. Biat edilmesi istenen söylemler haricindeki söylemler konu dışı arz edilir ve herhangi bir önem verilmez.

Mevcut durum içerisinde AKP aslında Cumhuriyet içerisinde bilimsel düşünce temelleri içerisinde yaşamakta olan insanları sadece kendi söylemlerine biat eden milyonlara çevirme yarışında açık ara önde gitmektedir. Seçimden önce ve sonra isyan edilen onca haksızlığa rağmen, olaylara eleştirel yaklaşamamanın bir sonucu olarak dogmatik düşünce seçim zaferi kazanmıştır. Cumhuriyet ve bilimsel düşünce içerisinde yaşamaya alışmış milyonlar ise bu sürecin sonunda Cumhuriyet içerisinde yaşamını sürdüren kullara dönüştürülmektedir. Cumhuriyet’te kul olmak, Cumhuriyetin ön gördüğü çağdaş uygarlık seviyesini, bilimsel düşünce yapısını, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini, olayları sorgulamayı bırakıp, Cumhuriyet’in bizler adına iyi yönetildiği inancı ile Cumhuriyet’i yönetenlere tam teslimiyet halini içermektedir. Cumhuriyet’te kul olmak, hapsedildiğini bilmeyerek kendisini özgür zannetmekle mümkündür. Yeni fikir üretemeyen bir toplum, Cumhuriyet ile yönetilemez. Cumhuriyet, yeni fikirlerin mevcut olduğu, eleştiri ortamının toplumu ileri taşıdığı bir süreçte yaşanabilir. Cumhuriyet’te Kul Olmak, kulların kendilerinin yaşadıkları yaşam şeklinin Cumhuriyet olduğuna inanması ile mümkündür.

Bu yazı Fikren Düşündüklerim, Hayat içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

1 Response to Cumhuriyet’te Kul Olmak

  1. sıdıka yılmaz adlı kullanıcının avatarı sıdıka yılmaz dedi ki:

    Barışcığım ellerine sağlık, çok berrak ve akıcı bir uslupla yazmışsın. pek çok köşe yazarı senin Türkçenin güzelliğine sahip değil. Yürekten kutluyorum. İçeriğe gelince, çok doğru ama salt bu değil. akp’nin içinde kendi akademisi var yani bilimsel olarak siyaset yapabilmenin şartını ilk kuran parti…. içinde de deme hoclar ve akademisyenler var. Bir başka görüş (bizim hiç tasvip etmediğimiz) de aynı zamanda bilimsel bir dayanağı olabilir. Biat kültürü bu toprakların önemli bir
    hastalığı chp ve diğer partilerde yok mu diyeceğiz. bu çok mümkün değil. Seni anlıyorum çok berrak bir analiz yapmışsın bunun üzerine daha derinlikli analizler yapmanı dört gözle bekliyorum. teşekkürler. Sıdıka Yılmaz (ege ünv. iletişim fak./bornova)

Yorum bırakın