Hayatta ne kadar çok şeyi paylaşıyoruz aslında farkında olmadan. Sevdiklerimizle de paylaşıyoruz, tanımadığımız insanlarla da. Yenilerini tanımamıza bir adım oluşturması için paylaşıyoruz belki çoğu zaman. Bir iz bırakma çabası olarak başımızdan geçen olayları, algılarımızı ve hatta deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Üstelik günümüzde bu paylaşım eskisine nazaran giderek kolaylaşan bir olgu. Sosyal medyanın yanı sıra cüzdanlarımızdan ya da ev anahtarlarımızdan daha öncelikli hale gelen cep telefonlarımızdan kurduğumuz iletişimden bahsediyorum. Paylaşabileceğimiz platformlar bu kadar artarken aslında biz gerçekten bir şeyler paylaşmakta mıyız sorusu kafamı kurcalıyor derinden.
Aslında düşündüğümüzden fazlasını paylaşıyoruz her gün birbirimizle. Mesela en başta bir gezegeni paylaşmak zorundayız. Yaşanabilir alanları, soluduğumuz havayı, içtiğimiz temiz suyu ve elbette fazlasını. Bunun yanında yakın çevremizde yaşayanlarla duygu ve düşüncelerimizi, iniş-çıkışlarımızı ve bazen sadece birbirimizin yanında sessizce oturabilme ve yanında destek olarak durma halini paylaşıyoruz. Hüznü, kederi, sevinci, mutluluğu, gözyaşlarını ve kahkahaları bir düzen içinde olmasa ve bir plana oturmasalar da düzenli olarak paylaşıyoruz. Peki neyi paylaşamıyoruz? Aslında gerçekten hissettiklerimizi paylaşamıyoruz. Bunun iki tarafı var. Sevgimizi de nefretimizi de yaşadığımız ölçülerde birbirimize göstermekten sakınıyoruz. Sevgimizin çoğunu karşımızdakinin bilgisi dahilinde olduğu için belli aralıklarla ona hatırlatma gereği duymuyoruz. Ama birisini sevmiyorsak bunu sürekli hatırlatmaktan geri durmuyoruz. Sevmediğimiz birisinin hatalarını görmekten bazen mazoşist bir zevk aldığımız bile olabiliyor. İşin daha tuhaf tarafı ise bunun aslında yanlış olduğunu çoğu zaman kendimize hatırlatıyoruz.
Belli kavramlar üzerinde bir uzlaşı sağlayabilmemiz gerekli aslında paylaşım sağlayabilmemiz için. Bu kavramlar günlük hayatta kullandığınız sıradan şeylerde olabilir, geneli ilgilendiren genel kavramlarda olabilir. Özgürlük, demokrasi, insan hakları dendiği zaman birileri çıkıp özgürlükler sınırsız olmalıdır diyememelidir. Sınırsız özgürlük olmayacağının bilincinde yaşamalı ama istediğini yapabilecek kadar da özgür hissetmelidir. Buradaki ince sınır zaten özgürlüğün tanımlayıcı özelliği değil midir? Bir başkasının özgürlük alanının ihlali olmadığı sürece özgürüzdür. Bu bireysellik değildir, karşınızdakinin haklarının korunması için gerekli bir sınırdır. Bu genel kavramların yanında özünde sevgi, aşk, birliktelik, ayrılık gibi kavramlarında berrak şekilde tanımlanması gereklidir ki insanlar kendilerini ifade ederlerken kullandıkları kelimeler durumu farklı bir yere götürmesin. Birisini sevdiğinizi söylemeniz sevmeniz için yeterli gelmemektedir. Destekleyici ve pekiştirici eylemlerinizin varlığı sevginizin göstergesidir. Düşünceli davranışlarınızı açıklayabileceğiniz kelimelerin varlığı ne kadar düşünceli olduğunuzu ortaya koymak için vardırlar belki de. Düşüncelerin sessizliği güvenlidir, kelimelerin gürültüsüyle kıyaslandıklarında. Kelimeler hep birer kullanımlıktır ve kullanım anlamını paylaşmıyorsanız, bir paylaşım ortaya koymanız gerçekten çok zordur.
Bugün o yüzden aslında kimse kimsenin tam olarak ne demek istediğini anlamadığı ve ilerisini göremediği bir toz bulutunun içerisinde yaşamaktayız. Benim anlatmak istediklerimin sadece belli parçalarını anlayacak, belli parçalarını ise es geçeceksiniz. Bu belli bir noktaya kadar anlaşılabilir kalabilir ancak sınır geçtikten sonra iletişim kaybolmaya başlayacaktır. O yüzden bugün yaşadığımız çevrede paylaşım bu kadar kolayken, anlaşılmak bir o kadar zordur. Anlattıklarınız karşınızdaki için farklı değerler ifade etmektedir. İfadeleriniz paylaşıma açılan kapı gibidir ancak kapının nereye açıldığı önemli bir sorun oluşturabilir. Paralel bir evrene mi açılmaktadır, yoksa bir birimizi daha iyi anlayabildiğimiz, gerçek paylaşımın mümkün olduğu bir gerçekliğe mi?
Güzel bir söz öğrendim çok yakın zamanda “Sahip olunabilecek en büyük lüks, karşınızdakinin ne söylediğinizi anlayacak olmasıdır.” diye. Üzerinde düşündüğünüz zaman gerçekten bütün lüks anlayışınızı yeniden şekillendiren bir cümle ve eğer gerçekten böyle bir lüks varsa ben bunu sadece kendim için değil, tüm insanların sahip oldukları bir şey olsun isterim. Herkesin sahipliğinde durumun kendisi lüks olmaktan çıkabilir ancak bütün mesele de bu değil mi özüne baktığınız taktirde.
Nereye getirecek lafı diyorsanız, bir yere getirmeyeceğim. Paylaştıklarımızın değerini bilelim ve farkında olalım diyeceğim. Anlaşabilmenin farklı yollarını deneyelim ve bir çıkış yolu bulalım diyeceğim. Yönümüzü kaybettiğimizi hissettiğimizde birbirimizi tekrar yola sokabilecek kadar anlayış gösterebilelim diyeceğim. Hepsinden fazla öfkelerimiz ve kırgınlıklarımızdan çok sevgimizi anlaşılır kılmanın daha etkin yolu üzerinde ulaşılabilir bir yer bulmaya çalışalım diyeceğim. Korkmayın, paylaştıkça artan tek şey sevgi değil mi en sonunda…